18 Haziran 2011 Cumartesi

Strings (1991)

1960 doğumlu Kanadalı kadın yönetmen Wendy Tilby'nin 1991 tarihli Strings filmi, ilginç bir öyküye sahip, aynı zamanda inanılmaz zahmetli bir teknikle kotarılmış bir film. İngilizce'deki pek çok anlamıyla (kablo, bağ, ip, yaylılar) Strings, film için oldukça anlamlı bir isim olmuş. Filmin yapımcısı, kısa film sanatına verdiği büyük destekle tanınan National Film Board of Canada (NFB).

Sulu boya ve cam üzerine gliserin yöntemiyle yapılan film, Aleksandr Petrov'un büyük ustalıkla kullandığı cam üzerine boya tekniğinin bir versiyonu. Cam üzerinde sahnenin ilk karesinin oluşturulup filme alınmasından sonra, cam üzerindeki malzeme yeniden işlenip ikinci kare oluşturulup çekiliyor ve sahne bu şekilde oya gibi işleniyor. Akıcılığın sağlanması için saniyede en az 15 kare oluşturulması gerekliliğini düşünürsek, bir dakika süren bir sahne için bu işlemin 900 kez tekrarlanması gerektiğini hesaplayabiliriz. Harcanan emek gerçekten muazzam. 

Wendy Tilby'nin ikinci filmi olan Strings, 1992 yılında Oscar'a aday gösterilmiş ama Daniel Greaves'in Manipulation filmine kaybetmişti. Tilby, Amanda Forbis ile birlikte yönettikleri 1999 tarihli When The Day Breaks kısa filmi ile de ikinci kez Oscar'a aday gösterilmişti.

14 Haziran 2011 Salı

The Hunger Artist (2002)

Tom Gibbons'un Franz Kafka'nın bir kısa öyküsünden uyarladığı 2002 tarihli filmi "The Hunger Artist", düzenlediğimiz kısa film gecelerinin ilkinde izlediğimiz ve çok beğendiğimiz bir filmdi. Stop-motion tekniğiyle çekilen film, Slamdance ve St. Louis uluslararası film festivallerinde seyirci ve en iyi kısa film ödüllerini kazandı.


Aşağıdaki metin, www.franzkafkatr.com adresinden alınmıştır.

“Açlık Sanatçısı“ Franz Kafka’nın, ilk olarak 1922 yılında “Die neue Rundschau“ adlı dergide yayımlanan hikâyesidir. Hikâye aynı zamanda, 1924 yılında yayımlanan, içinde üç hikâyenin daha bulunduğu kısa hikâyelerden oluşan kitabının da başlığıdır. Bu dört hikâyenin üçünde Franz Kafka, sanatçı yaşamını ironik olarak ele alıp işlemiştir; bu hikâyelerden ikisinde ise hikâye kahramanı olarak sirk figürleri seçilmiştir.

O dönemden önce ve sonra, gerek hokkabazlar gerekse de artistler, edebi eserlerde oldukça fazla görülmektedir. Bunlara örnek olarak Frank Wedekind, Rainer Maria Rilke, Baudelarie, Verlaine gibi isimleri verebiliriz. Metinlerde aslında sanatçıların ve izleyicilerin anlayamadığı acı bir ironi söz konusudur. Sanatçı ızdırap çekerken, izleyiciler geçici bir süreliğine eğlenmektedir. Aslında bu durum Franz Kafka’nın son hikâyesi “Fare Josefine”de de görülmektedir; bu hikâyede de kahraman aslında halkın içinde yaşadığı halde, halktan uzak, tamamen kendi unutulmuşluğu içerisindedir.
 

Zamanında sanatına bütün halkın büyük ilgi gösterdiği bir açlık sanatçısı yaşamaktadır. Kafesinde ona olan ilgi günden güne artmaktadır, çünkü aç kaldığı gün sayısı uzadıkça halkın ona olan ilgisi ve merakı da artmaktadır. Fakat onun için aç kalmak “Dünyanın en kolay işidir”. Fakat insanların ona inanmamaları ona acı vermektedir, insanlar açlık sanatçısının kimse görmeden yemek yediğini düşünmektedirler. Aradan geçen on dört günün ardından bu duruma son vermesini gerektiğini düşünürler ve kafesi açıp ona yemek verirler. Açlık sanatçısı kendisini tamamen yanlış anlaşılmış hisseder ve daha uzun bir süre daha aç kalabileceğini bilir. Bu durumdan hiç de memnun değildir.

Fakat devran dönmüştür artık, açlık sanatçısı eskisi gibi ilgi görmemektedir. Kendini tıpkı diğerleri gibi her tarafı samanlarla dolu bir sirkin kafesinde, etrafında hayvanlarla bulur. Burada da açlığa devam etmektedir, izleyiciler ise hiç mi hiç ilgi göstermemektedir artık.

Günün birinde sirkin çalışanları onu samanların altında neredeyse açlıktan eriyip bitmiş halde bulurlar. Ölmek üzereyken artık son sözleri şöyledir: “Başka türlü olamazdı, sizin yedikleriniz benim hiç hoşuma gitmiyordu, eğer hoşuma gitseydi, tıpkı sizler gibi tıka basa karnımı doyururdum”. Öldükten sonra samanlarla birlikte gömülmüştür. Daha önce açlık sanatçısının bulunduğu kafese genç bir panter konmuştur, onun yerini artık bu genç panter almıştır. Eskiden açlık sanatçısına gösterilen ilgi artık panterin üzerindedir.

13 Haziran 2011 Pazartesi

The Pearce Sisters (2007)

"Bir sevgi, yalnızlık, bağırsak, kan, çıplaklık, şiddet, tütsüleme ve çay hikayesi."

Bir reklam yönetmeni olan Luis Cook'un ilk ticari olmayan filmi olan The Pearce Sisters, başta 2008 BAFTA en iyi kısa animasyon dalında olmak üzere birçok festival ve organizasyonda ödüle değer görülmüş bir film. Filmin arkasında yapımcı olarak ünlü Wallace & Gromit filmlerinin yapımcısı olan Aardman Animations'ı görüyoruz.

İngiliz yazar Mick Jackson'ın bir kısa hikayesinden uyarlanan film, yarattığı benzersiz atmosferle kısa animasyon severlerin gönlünde ayrı bir yere sahip. Bu benzersiz atmosfer, üç boyutlu tasarlanan modellerin iki boyuta indirgenmesi, elle taramaların yapılıp yeniden üç boyuta aktarılması ve birçok bu tarz karmaşık aşamalar sonunda hayat bulmuş. Filmin prodüksiyon notlarında daha detaylı bilgiler mevcut. Short of the Week sitesinin yönetmen Luis Cook'la yaptığı röportajı da buradan okuyabilirsiniz.




12 Haziran 2011 Pazar

2011 Annecy Uluslararası Animasyon Festivali

1960 yılından beri düzenlenen, dünyanın en saygın dört uluslararası animasyon festivalinden biri olan Annecy Uluslararası Animasyon Festivali'nin 35.si düzenlendi. 6 Haziran - 11 Haziran 2011 tarihleri arasında, Fransa'nın Annecy kasabasında gerçekleştirilen festivalde, çeşitli dallarda ödüle layık görülen filmler de belli oldu. Bu filmlere ulaşabildikçe Facebook'taki sayfamızda yayınlayacağız.

Kısa filmlerde en önemli ödül sayılan The Annecy Crystal ödülü bu yıl Patrick Jean'ın yönettiği Pixels filmine verildi. Kazanan filmlerle ilgili geniş bilgiye festivalin web sitesinin ilgili sayfasından ulaşabilirsiniz.

Pixels (2011) - Patrick Jean

Başlarken...

Herkese merhaba.

Arkadaşlarla evde düzenlediğimiz kısa film geceleri ile başladı her şey. Sekiz on kadar kısa filmi izleyip beğenilerimize göre sıraya dizer, gece sonunda da bu sıralamaları karşılaştırarak "Altın Pati"nin kime gideceğini belirlerdik. Kısa filmleri binbir güçlükle internette bulur, indirir, cd'ye yazar, gecemizin olabildiğince festival havasında geçmesi için elimizden geleni yapardık.

Sonra video paylaşım siteleri ve Facebook hayatımıza girdi. Kısa filmleri bulmak ve paylaşmak oldukça kolaylaştı. Bu gelişme, kısa film gecelerimizin şekil değiştirip Facebook'taki Kısa Film sayfasına taşınmasına yol açtı.

2009 eylülünde kurulan sayfamızın takipçi sayısı, benzer nosyona sahip diğer birçok Facebook sayfasıyla kıyaslanınca pek az görünebilir, ama yine de, 2011 haziran ayı itibariyle 6000 küsur takipçiye ulaşmış durumdayız. Yayınlanan filmleri, takip eden kişilerden kaçının, ne derece ilgiyle takip ettiğini bilemiyoruz tabii ki, ama sayfanın devamlılığı için yeterli motivasyonu sağlıyor bizlere.

Peki neden bu blog? Bu blog, Facebook'taki Kısa Film sayfasının bir tür tamamlayıcısı olarak düşünüldü. Meraklılarına, yayınlanan filmler, yönetmenler, teknikleri ve festivallerle ilgili daha detaylı ve kapsamlı bilgiler sunabilmek ve filmlere çeşitli kategoriler (Oscar ödüllüler, IMDB en iyiler listesinde yer alanlar vb. gibi) yardımıyla daha kolay ulaşabilmenizi sağlamak hedeflerimiz arasında.